4 Kasım 2009 Çarşamba
(500) Days of Summer
Bir adam bir kadınla tanışır, aşık olur. Ancak kadının ilişkilere, aşka bakışı başkadır. Bir türlü yürümez.
Senaryo bundan ibaretse de filmde her şey var: Üzerine konuşulan şarkılar, film göndermeleri (gönderme de denmez ki şimdi bunlara), inanmazsınız ikea bile var. Bunlar kurgu marifetiyle bir araya getirilir, biraz Woody Allen bilince de yönetmen senaryo etrafında toparlamakta güçlük çekilmez. Kültür çorbası nasıl yapılır sorusuna iyi bir örnek bu film ya da ilerde internet sineması diye bir tür olacaksa (hala yoktuysa tabi) bu türün ilk örneği olabilir sanki.
"Çok acı çekiyorum, aman da ne acılar çekiyorum" diyerek güya gönderme yaptığın Bergman girsin rüyalarına emi Marc Webb.
Ama işte sonuç; imdb puanı: 8.2 Yani Annie Hall ile aynı. Anlayamıyorum.
14 Ekim 2009 Çarşamba
The Fountain
Rachel Weisz e ise şöyle diyor: oyunculuğunu konuşturman gereken bir sahne var velhasıl o sahneyi seyircinin önüne bi 5 defa rahat koyacağız. ( repliği hatırlasaydım tam olacaktı ).
Hikayenin çok dolu olduğu ve Aronofsky nin hikayeyle ilgili çok geniş bilgiye sahip olduğu anlaşılır fakat bunu, zaten tüm diğer insanların da biliyor olduğu varsayımı üzerinden anlatması kısmını anlayamadım. Oyuncuları işin içine karıştırmamın sebebi ise onların da hikayeyi tam anladığından duyduğum büyük şüphe. Napıyım anlayamıyorum.
1 Ekim 2009 Perşembe
Me You and Everyone We Know
Filmde bir rahatsız edicilik var anlayamadığım ama mutlu sonla bitiyor.
23 Haziran 2009 Salı
Gaius Baltar'ın Kafasındaki Caprica Six
27 Nisan 2009 Pazartesi
Benzerlikler
Arka arkaya izlediğim iki film; ilki festivalde gördüğüm "Kara Köpekler Havlarken", diğeri şu anda gösterimde olan "Başka Semtin Çocukları". İki film arasında çok fazla benzerlik var. Hele Volga Sorgu'nun oynadığı iki rol için neredeyse karakter devamlılığı tutmak mümkün. Orda güvenlik görevlisi olmak istiyordu, aha işte burda bodyguard oldu diye düşündüm. İki filmle ilgili de ne yazık ki aradığım fotoğrafları bulamadım. Onları -anlaşılan en sevdikleri yer olan- çatıda gösteren fotoğrafları koymak isterdim buraya. Çünkü iki filmin karakterleri de çatıdan inmiyor, hepsi de güvercin besliyorlar, en büyük dertleri kız, ve tabi ki yırtmak. Bu çatı takıntısını anlayamadığımdan yönetmenlerine de özellikle bunu sormak istiyorum, o kadar uzaklardan bakınca varoşların ancak çatıları mı görünüyor?
5 Nisan 2009 Pazar
Hayat Var
Haavi henüz izlemediğinden filmle ilgili pek bir şey söylemek istemiyorum ki aslında bir Reha Erdem filmini de eleştirmeye dilim varmıyor. Son günlerde bana en fazla sorulan soruydu; Hayat Var'ı izledin mi, ne diyorsun? Bir ara izlemedim diyerek işin içinden çıksam mı, diye düşündüm. Belki bir süre sonra buna kendim de inanırım. Her yerinden taşan bu filmi anlamadım, nereye koyacağımı bilemedim, izlediğimden beri elimde bir "fazla" ile kalakaldım.
Uzun süre heyecanla bekledim, hakkında hiçbir şey okumadım, belki beklentilerim dağlara çıktı bu sürede, sonra da yere çakıldı, bilemedim.
Küçümsemek ya da eleştirmek amacıyla değil sözcüğün gerçek anlamıyla soruyorum bazı filmler neden var?
26 Ocak 2009 Pazartesi
Lost: Kitlesel Afyonkarahisar
1) Kara Duman nerede? Yoksa o da kara tren gibi gecikip belki hiç gelmeyecek mi?
2) Zaman değişirken birisiyle konuşuyorsak, sözümüz bitene kadar bekleyecek mi zaman?
3) Ben Linus'un yaşama sebebi nedir, arkadaşım insan 15dk merak etmez mi dünyayı, Acun'un programına kilitlenmez mi?
4) Nabokov'un ismi Kazak prensi Nabok'tan geliyormuş.
5) Dizinin Çağan Irmak'ın "Issız Adam" filmini yapmasına ne derece katkısı olmuştur?
6) Kara Duman Mr. Eko'nun kardeşi mi?
7) Richard ada(m) mı? (Çağan Irmak oyunu yaptım)
8) Bermuda Şeytan Üçgeni önce Desmond'ı sonra da bizimkileri mi kaptı götürdü?
9) French Chick ölmüştü değil mi? (Unuttum da orasını.)
Şimdilik bu kadar, isteyen ek yapabilir, zaten yapılan ekler olmasa bugün lost, lost olurdu.
Daniel Faraday
Lost
Yeni sezon itibariyle sanırım şöyle bir yola giriyor senaristler: Bir insanı arkadan gösterirsen gizem olur, telefon konuşmalarında isim vermezsen gizem olur.. Kara duman'dan sonra Lost'un geldiği gizem noktası budur. Adadaki ışık huzmeleri sonucunda atlayıp duran zaman da sanırım Ben'in buzlarını çözdüğü dümenin sağa sola doğru yalpalama hareketinden oluşuyor. Biraz vida sıkıştırma işe yarayabilir sanki.
Ayrıca, adadan çıkılıyor mu, gidiliyor mu ki acaba diye izlediğimiz sezonlardan sonra adaya dönüşün başlaması, adanın hiç de öyle mafyatik (manyetik de diyebiliriz) bir yer olmadığını, gayet sapasağlam girilip çıkılası bir ada olduğunu gösteriyor.
Desmond, Faraday'ı bir yerlerde görmüştü ki ne zamandı o zaman, şimdi de gördü derken gözümüzde ışık huzmeleriyle kendimizden geçip bayılır gibi oluyoruz. Sonuç olarak ben daha önce "ay ne olacak acaba" diye izlediğim diziyi artık "bitse de kurtulsak" diye takip etmekteyim.
19 Ocak 2009 Pazartesi
Inland Empire
Yönetmenin daha önceki filmlerinde en azından neyi anlamadığımı biliyordum, şurada ne oldu, kırmızı telefon, renkli ışıklar, sanayi sesleri vs. diyerek sorup soruşturmuş ve biraz aklı başında bilgiye ulaşabilmiştim. Ama bu sefer neyi anlamadığımı da bilmiyorum. Bir bildiği vardır diyerek savunmaktan yoruldum artık Lynch’i, varsa bir bildiği söylesin.
Filmi şöyle özetleyebilirim; bir kadın var ve bir şeyler oluyor. Yine bir kadını çoğaltıyor yönetmen ve Laura Dern’ün oradan oraya koşmaktan, herkes olmaktan canı çıkıyor. “Hmm televizyon eleştirisi galiba” demeye kalmadan “ne alakası var” diyen bir sahneye tosluyoruz. Sonuçta üç saat hep birlikte sürüklendikten sonra hiçbir şey ama hiçbir şey bilemiyoruz. Sanırım Lynch sinemayı öldürmeye çalışıyor, bu filmde bayağı da can çekiştirdi.